Kayıtlar

Canlara Canan Diye Sevdim

CANLARA CANAN DİYE SEVDİM Sevdim seni hep canlara cânân diye sevdim Bir ben değil âlem sana kurban diye sevdim Ecrâm-ı felek levh u kalem mest-i nigahın Didarına aşık ulu Yezdân diye sevdim Mahşerde nebiler bile senden medet ister Gül yüzlü melekler sana hayran diye sevdim Aşkınla buhurdan gibi tütmede bu kalbim Sensiz bana Cennet bile hicran diye sevdim Ta arşa çıkar her gece aşıkların ahı Asilere lütfun yüce ferman diye sevdim Doğ kalbime bir lahzacık ey nûr-i Dilârâ Sevdanı gönül derdine derman diye sevdim Bülbül de senin bağrı yanık aşık-ı zârın Feryadı bütün ateş-i sûzân diye sevdim Huriler ezelden beri Şeydâ-yı cemalin Yanmıştı sana Yusuf-i Kenan diye sevdim Evlad ü iyalden geçerek Ravza’na geldim Evsafını medhetmede Kur’ân diye sevdim Kıtmirinim ey Şâh-ı Rüsûl kovma kapından Âlemlere rahmet dedi Rahman diye sevdim Şeydâ kuluna nazar eyle nazar-ı merhametinle Bir lahza nazar en büyük ihsan diye sevdim Hasan Basri Çantay

Ya Hazreti Muhammed

YA HAZRETİ MUHAMMED Yüce Rabbü'l Âlemin, Seni vâr ettiği an, Yaratılmış değildi, henüz zaman ve mekân Ne bir melek, ne bir can, ne bir ruh, ne de insan, Hakk'tan gelen ilk nûrsun, Yâ Hazreti Muhammed. Rabbimiz, ''Sevgi'' denen, o ilâhi san'atı, Yedi katlı göklerde, ebedî saltanatı, Dünyayı zerre kılan, muhteşem kâinatı, Senin için yarattı, Yâ Hazreti Muhammed. Gönüllerin tahtını, mekân ettin kendine, İlminle karşı durdun, cehâletin bendine, Sana Allah şahittir, inkâr kimin haddine, Âlemlerin Rahmeti, Yâ Hazreti Muhammed. Ahlâk ve faziletin, beşeriyet önderi, Adâlet bayrağının, zirvedeki gönderi, Asâlet saflarında, nebîlerin enderi, Hakk'ın son peygamberi, Yâ Hazreti Muhammed. Cömertliğin, şefkâtin, hoşgörünün simgesi, Îman kürsülerinde, mü'minlerin yücesi, İlâhi mesajların dünyadaki son sesi, Kâinat efendisi, Yâ Hazreti Muhammed. Sen yokken yeryüzünde, kol gezerdi zulümler, Çocuklara musallat, diri diri ölümler, Sapıklık

Efendim

EFENDİM Alemler yaratıldı hürmetine Efendim Melek insan hayrandır sünnetine Efendim Sen habib-i hüdasın, mislin ve benzerin yok Ne kadar şefkatlisin ümmetine Efendim Adalet ve hürriyet seninle kemal buldu Bir kıl dahi geçmedi zimmetine Efendim Nice gözler vardır ki daha dünyada erdi Gülcemalini görmek nimetine Efendim Padişahlar kölendir, benim aklım ermiyor Senden uzak insanın cinnetine Efendim Alemde Bilal olmak herkesin kârı değil Aklı olanlar koşar minnetine Efendim Yüzün gülzar-ı cennet, nazarın kalbe şifa Sensin tabib beşerin illetine Efendim Yüce Allah katında şanın o kadar büyük Gönderildin İbrahim milletine Efendim Kimki seni tanımaz, sana bende olmazsa Bir nihayet yok onun zilletine Efendim Alemlere rahmetsin, müjdelerle geldin sen Güvercin kanat gerdi hicretine Efendim Vasfından aciz diller hiç bir söz kâfi değil Şanına şerefine izzetine Efendim Hep gıpta etmekteyim seni gören gözler Nasıl doydu vuslatın lezzetine Efendim Sendeki güzel s

Efendim

Efendim Çölde gökyüzünde bir bulut gezer; Görevi gölgeni takip Efendim. Görünce hikmeti ilahi sezer; Bahira isimli rahip Efendim… Müjde verir son Peygamber sabi’dir Ahlakı İslamı dine tabidir. İsa’nın övdüğü şahı Nebi’dir. Nübüvvet mührüne sahip Efendim Her işin başında her yerde daim Önce Bismillahir Rahmanı Rahim Kadim dostu Haliliyse İbrahim Ya Rabbime sensin habib Efendim Miraçta Burak’ı şaha kaldırdın. Tekmil Enbiya’ya abdest aldırdın. Hakkın huzurunda namaz kıldırdın. İmamlar sultanı tayyib Efendim Muhammed aşkıyla der için için Kevser sana sebil olduğu için Evliya Enbiya cümle ins ü cin Şefaat lütfûna talip Efendim Ya Şahlar Şahı’nın son sevgilisi Çoktur ümmetinin Piri Velisi Yoktur bendenizin benden delisi Tanımam aşkıma rakib Efendim Ey Ulu Divan’da af ricacımız Merhamet merhemin tek ilacımız Günbegün artıyor günah sancımız Sensin şifa sunan tabib Efendim Sensin şifa sunan tabib Efendim. Cemâl SÂFİ

O Gece Sendin Gelen

O GECE SENDİN GELEN Arş'ın kubbelerine, adı nûrla yazılan, İsmi; semâda ''Ahmed'', yerde ''Muhammed'' olan, Yedi katlı göklerde, Hâk Cemâli'ni bulan, Evvel-Âhir yolcusu, Yâ Hazreti Muhammed. Sağnak nûr yağmurları, inerken yedi kattan, O gece, Sendin gelen, ezel kadar uzaktan, Melekler, her zerreye, müjde verirken Hâkk'tan; O gece, Sendin gelen, Yâ Hazreti Muhammed. Güneşler, o gecenin, nûruna secd ederken, Yıldızlar, meşk içinde, kâinat vecd ederken, Bütün hamd ü senâlar, Yüce Rabb'e giderken, O gece sendin gelen, Yâ Hazreti Muhammed. Kâbe'de şirk taşları, putlar yere dönerken, Cehâlet bayrakları, birer birer inerken, Bin yıllık, küfr ateşi, ebediyyen sönerken, O gece, Sendin gelen, Yâ Hazreti Muhammed. O gece, Sâve Gölü, mûcizeyle kururken, Kisra Saraylarında, sütunlar savrulurken, Arz'dan Arş'a, Âlemler, rahmetini bulurken, O gece, Sendin gelen, Yâ Hazreti Muhammed. Sen ki; doğum kundağı, ak bulutl

Naat

 NAAT Çöl bir gül mekânıydı, gül mevsimindeydi o gece Açmıştı tek gülünü güllerin sultanı Âmine. Koptu kırk yerinden rüyaları müşriklerin Şaşırdı Ebu Bekir çoğalan sürülerine. Âmine’nin kucağındaydı işte Efendisi Bekliyordu bir süt denizi gibi Halîme. Kapıları muştulardı güvercin; “kalk ey Muttalip uyan!” Hamza’nın kılıcı ayaklandı Hamza’dan önce. Akıl bir şehre hiç böyle uğramamıştır Sorular şehridir artık bir uçtan bir uca Mekke. Ellerinde aşk sancağı yağdı melekler Ve bir düğün evi gibi şenlikli Kâbe. Doğdu işte, doğdu adı doğmadan konan O’na dönsün sırt çeviren ateşe. En soylu taylarına hazırlandı küheylânlar Civanlar şehadet libasın biçtirdi bile. Uyan ey Mekke uyan, sar Beytullah’ı Bildiğin ne varsa unut ve bekle! II Cebrâil Efil efil esen bir cennet rüzgârı “İşte bu!” dedi. “Bu sabî” Ardından Bulutları dağıtan bir uğultu Melekler bir ağızdan “İşte bu”, dediler birbirlerine, “İşte doğdu!” Ölüler bir daha hayıflandılar Yeryüzünün büt

Ardından

ARDINDAN Ey Nebi! ‘Sen gitmiştin.’ ... Ardından, Ebubekir gitti. Aşk sadakatını yitirdi. Ebubekirler gitti. Sonra, adaleti sessizce gömüp toprağa, Ömer gitti. Ardından haya gitti, edep gitti. Zerafet gidince güzellik kıymetini yitirdi. Osman gitti. Edebin olmadığı yerde ilme yer yoktu. Ali gitti. Aliler gitti. Kan gölünde boğuldu Kerbela... Ardından, atına binen gitti. İzini sürmek için yola çıkanlar; şimdi senin yanında... ... Ey Nebi! Büyük laflar ettik Sen’den sonra.. Sonu sana varmayan sözler söyledik. Sen, her şeyi söyleyip gitmişken bize, biz söylenmemişi aradık. En yakınımız bile itibar etmedi bunlara... ‘Sen’ i çıkararak söylenen her söz, yanlış bir makamdaydı çünkü... ... Ey Nebi! Senin yokluğunda; acı ve çileyi koydular mataramıza... Ki biz her susayışımızda onu yudumluyorduk. Sözünü, senin sesinden daha yükselterek söyleyenler vardı aramızda. İtibar ettik onlara. Ses çıkarmadık. Ne alnındaki secde izlerinden tanınan müslüman kaldı, ne de onu